27 Kasım 2017 Pazartesi


Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç

Bir insan hakları avukatı olan Taner Kılıç, uzun yıllardır Türkiye’de insan hakları savunuculuğu yapmaktadır. 2002 yılından bu yana Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin Yönetim Kurulu’nde yer almıştır ve 2014 yılından bu yana Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı üstlenmektedir. Türkiye’deki insan hakları örgütlerinde on yıllardır süren çalışmaları boyunca insan haklarına yolundan şaşmaz bir şekilde ve hiç durmadan bağlılık göstermiştir.  
Tutuklanması, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi sonrası yetkililerin insan haklarına yönelik artan baskısı bağlamında gerçekleşmiştir. O zamandan bu yana en az 47 bin kişi tutuklandı ve on binlerce kamu çalışanı ihraç edildi. Yetkililer medyada ve sivil toplumdaki eleştirel sesleri hedef aldı. Darbe girişiminden bu yana en az 120 gazeteci ve basın çalışanı tutuklandı ve yüzlerce medya kuruluşu ve sivil toplum örgütü kapatıldı. Uluslararası Af Örgütü Türkiye yetkililerine ifade özgürlüğüne ve muhalif seslere yönelik baskıyı durdurması ve medya ve sivil toplum çalışanlarının özgür bir şekilde ve misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini sürdürmelerine izin vermesi çağrısında bulunmuştur. 
Keyfi gözaltılar ve tutulmalar uluslararası hukuk uyarınca yasaktır. Keyfi olarak gözaltına alınmama veya tutulmama hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu Medeni ve Siyasi Hakları Uluslararası Sözleşmesi’nin 9. Maddesi’nde yazıya dökülmüştür. “Keyfilik” kavramı uygunsuzluk, adaletsizlik, öngörülemezlik ve hukuki usule aykırılık unsurlarını içinde barındırır ve makullük, gereklilik ve orantılılık ilkeleriyle de ters düşer.

Af örgütü sitesinden alınmıştır ..

14 Kasım 2017 Salı

AİHM BİNLERCE BAŞVURUYU REDDETTİ.
15 Temmuz 2016’da FETÖ/PDY terör örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe kalkışması sonrasında, Anayasamıza ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun olarak ilan edilen olağanüstü hal kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK), Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu çalışanları, öğrenciler, emekli personel ve bir kısım tüzel kişiler hakkında önlemler alınmıştır.

Bu kapsamda gerek doğrudan KHK'lar ile alınan tedbirler aleyhine, gerekse de diğer iddialarla AİHM'e muhtelif başvurular yapılmıştı. Bunun sonucu olarak AİHM’de ülkemiz aleyhine derdest başvuru sayısı 15 Temmuzdan sonra 31 Ekim 2016 itibariyle 7.600 iken, 31/05/2017 tarihinde 24.600'e kadar yükselmişti.

685 sayılı KHK ile Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun kurulması ve görevine başlamasıyla Bakanlığımız tarafından yapılan itirazlar sonucu AİHM emsal niteliğindeki Köksal/Türkiye kararıyla, Komisyonu yeni bir iç hukuk yolu olarak kabul etmiş ve başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle reddetmiştir. Emsal niteliğindeki bu karar kapsamında binlerce başvuru reddedilmiştir.

Bu kapsamda Ülkemiz aleyhine başvuru sayısı 30/06/2017 tarihi itibariyle 12.000'e düşmüştü. Daha sonra 30 Ağustos 2017 tarihi itibariyle tekrar 19.000 seviyelerine çıkan başvuru sayısı, AİHM tarafından 13 Kasım 2016 tarihinde açıklanan istatistiklere göre, 31/10/2017 tarihi itibariyle 8.300'e düşmüştür.

Sonuç olarak 15 Temmuzdan sonra yaklaşık 25.000 başvurunun AİHM tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna ilişkin kesin rakamlar, yılsonunda yayınlanacak olan yıllık raporda yer alacaktır. Ülkemiz aleyhine yapılan başvuru sayısının önümüzdeki dönemde daha da düşmesi beklenmektedir.

Başvuru sayısının düşmesinde uluslar arası yükümlülüklerimizle uyumlu olarak olağanüstü hal döneminde yapılan hukuk reformları ile Bakanlığımızca AİHM'e yapılan bilgilendirmelerin etkili olduğu değerlendirilmektedir.


Adalet Bakanlığı sitesinden alınmıştır..

11 Kasım 2017 Cumartesi




İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ'NÜN
İŞKENCE RAPORU
 Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 12 Ekim 2017 tarihinde yayımlanan bir raporda, Türkiye’de terörizm veya 2016 askeri darbe girişimi ile bağlantılı olmakla suçlanan insanlara polis gözetimi altında işkence yapıldığını,bir yandan gözaltına alınan şahıslara yönelik hak ihlalleri yapıldığına yönelik deliller artarken, diğer yandan başka insanların da kaçırıldığını belirtti.
Gözaltında: Türkiye’de Polis İşkencesi ve İnsan Kaçırma başlıklı 43 sayfalık rapor, 11 farklı gözaltında ağır insan hakları ihlali vakasına ilişkin inandırıcı deliller sunuyor. Bu vakalar çok sayıda insanı kapsıyor ve biri dışında hepsi son yedi ay içerisinde vuku buldu. Raporda sunulan bulgular avukatlar ve mağdur yakınlarıyla yapılan görüşmelerle mahkeme kayıtlarına dayanıyor ve polis gözetimi altındaki şahısların ağır şekilde darp ve tehdit edildiğine, çırılçıplak soyulduğuna ve bazı vakalarda cinsel tacizle tehdit edildiğine veya cinsel tacize uğradığına ilişkin iddialar içeriyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ankara ve İzmir’de Mart – Haziran 2017 arasında vuku bulmuş ve zorla kaybolma vakası olması muhtemel beş insan kaçırma vakasını da bu raporda belgeledi. Zorla kaybolma, bir şahsın gözaltına alındığı ancak yetkililerin sonradan bunu inkar ettiği veya şahsın nerede olduğuna ilişkin bilgi vermeyi reddettiği durumlarda söz konusu oluyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya direktörü Hugh Williamson “polis gözetimi altında işkence vakalarının Türkiye’ye geri dönmüş olduğuna ilişkin deliller arttıkça, hükümetin acilen bu iddiaları soruşturması ve bunu durdurması gerekli” şeklinde konuşuyor.
Williamson, “Türkiye’nin zorla kaybolmaların yaygın olarak uygulandığı karanlık geçmişi düşünüldüğünde, yetkililerin halen kayıp olan şahısların bulunmasını ve devlet görevlilerinin gözetimi altında olan herkesin düzenli olarak avukata erişebilmesini ve ailelerinin yakınlarının nerede olduğunu öğrenmesini sağlaması şart” diyor.
Hükümet kamuoyuna yaptığı açıklamalarda işkenceye sıfır tolerans gösterildiğini ifade ediyor ve başlangıçta kaldırmış olduğu bir koruyucu önlemi yeniden getirerek, gözaltına alınan şahısların avukatla daha erken görüşebilmelerine de olanak sağladı. Ancak hükümet geçtiğimiz yıl içinde polis gözetimi altında yapılan hak ihlallerinde yaşanan hızlı yükselişi ortadan kaldırmak için bir adım atmadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, mahkeme kayıtlarından ve diğer kaynaklardan, gözaltına alınan şahısların savcılıkta veya duruşmada verdikleri ifadelerde kötü muamele gördüklerini bildirdikleri, ancak savcılıkların veya mahkemelerin bu iddiaları etkin bir şekilde soruşturmadığı çok sayıda vaka tespit etti.
Bir çok avukat İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne müvekkillerinin kendilerine işkenceden bahsettiğini ya da onlara işkencenin fiziksel delilini gösterdiğini bildirdirdi. Ancak bir çok mağdurun suç duyurusunda bulunmaktan çekindiğini, aile üyelerine karşı yapılabilecek misillemelerden korktuklarını anlattılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bir vakada, eski bir kreş müdürünün, Şubat ayında yapılan duruşmasında, uzun uzun, polisin FETÖ ile bağlantısını “itiraf ettirmek” için onu darp ettiğini ve cinsel taciz ve tecavüzle tehdit ettiğini anlattığı bir vakayı belgeledi. Onunla aynı davadan yargılanan altı kişi daha benzer iddialarda bulundular.
Söz konusu kişinin karısı, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne “onu cezaevinde ziyaret ettiğimde kocam bana Kırıkkale’de polis tarafından gözaltında tutulurken başından neler geçtiğini anlattı,” diye konuştu. “Çok zayıflamıştı ve bitkindi. Ağlıyor ve utandığını söylüyordu. ‘Ben artık bittim’ diyordu. Bana işkence gördüğünü söyledi.”
Bir zorla kaybolma vakasında ise eski bir öğretmen olan Önder Asan Nisan ayında kaçırılıyor ve 42 gün kaybolduktan sonra polis tarafından gözaltına alınmış olarak ortaya çıkıyor ve bir mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine yollanıyor. Kendisi avukatına o 42 gün zarfında sorgulandığını ve işkence gördüğünü anlatıyor.
Avukatı İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, “Müvekkilim Önder Asan’ı 13 Mayıs günü polis merkezinde gördüm,” şeklinde konuştu: “Yürümekte güçlük çekiyordu ve duvara tutunuyordu. Elleri titriyordu ve çok kötü etkilenmişti. Psikolojik yardıma ihtiyaç duyduğunu söyledi.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ağustos ayında Adalet Bakanı’na Ağustos ayında yazdığı açık mektupta bu insan kaçırma vakalarının çoğundan bahsetti, ancak bir yanıt almadı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü avukatların mesleki görevlerini ifa ederken çok sayıda engelle ve riskle karşılaştıklarını da tespit etti. Avukatların müvekkilleriyle polis görevlilerinin olmadığı bir ortamda görüşmesi sık sık engelleniyor.  Avukatların kendileri de önemli baskılara maruz kalabiliyorlar ve avukatların Türkiye’deki meslek örgütleri (Türkiye Barolar Birliği ve İl Baroları) onların müvekkillerinin maruz kaldığı işkence ve kötü muameleyi belgeleme çabalarını desteklemekte yetersiz kalıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, üç avukat derneğinin kapatıldığı, yüzlerce avukatın tutuklu olarak cezai soruşturma altında olduğu veya yargılandığı OHAL koşullarında, Türkiyeli avukatların, bir misillemeye maruz kalabileceklerini bile bile müvekkillerini temsil edebilmelerinin çok güç olduğu sonucuna vardı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre Türkiyeli yetkililer acilen işkence, kötü muamele ve zorunlu kaybolmalara yönelik mutlak yasağa riayet etme kararlılıklarını göstermeli. Yetkililer, kolluk kuvvetlerine, istihbarat servislerine ve gözaltındaki şahıslara işkence yaptığı veya kötü muamele ettiği, ya da şahısları özgürlüklerinden kanunsuz olarak mahrum ettiği iddia edilen diğer tüm devlet görevlilerine yönelik olarak hızlı ve etkin soruşturmaların başlatılmasını sağlamalıdır.
Türkiye Barolar Birliği ve il Baroları tüm şüphelilerin etkin savunma hakkını, şüpheli profiline bakmaksızın kamuoyu önünde desteklemeli ve Türkiyeli yetkililerin gözaltına alınan tüm şahısların haklarını gözetmeleri için baskı uygulamalıdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporunda anılan işkence vakaları şunlar:
  • Haziran ayında gözaltındayken polislerin kendisiyle birlikte iki kuzenini de tekmeleyerek darp ettikten sonra, twitter ve medyada dolaşıma giren kan revan içindeki fotoğraflarını çektiğini iddia eden bir iş sahibi;

  • Tutuklu olarak cezaevindeyken, ayrı ayrı polis gözetimine geri sevkedilen ve burada polis tarafından sorgulanırken başlarına çuval geçirildiğini, darp ve tehdit edildiklerini anlatan görevden çıkartılmış bir öğretmen ve bir öğretim görevlisi. Bu adamlardan biri bacağına iki defa elektrik şoku verildiğini de söyledi;

  • Güneydoğuda, evlerinden toplanarak yaşadıkları köyde defalarca darp edilen ve sonra polis merkezinde de sopa ve hortumla dövülen onlarca köylü;

  • Nisan ayında polis gözetimi altındayken işkence gördüğünü iddia eden ve sonra, kaburgasında bir kırık bulunduğunu gösteren bir röntgenin varlığına rağmen savcılık tarafından ciddiye alınmayan bir polis memuru;

  • Gözaltındayken ağır bir şekilde darp edildiğini bir savcıya ve bir hakime defalarca söylemesine rağmen iddiaları görmezden gelinen bir muhasebeci;

İnsan Hakları İzleme Örgütü, insanların Ankara ve İzmir’de gün ortasında kaçırıldığı, gizli yerlerde alıkonduğu ve vuku buluş biçimleri itibariyle zorla kaybolma vakaları olabilecekleri izlenimini doğuran vakaları da belgeledi. Bu vakalar şunlar:
  • İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, güvenlik güçleri üyesi olduğu zannedilen adamlar tarafından kaçırıldığını, alıkonduğunu ve işkence gördüğünü öğrendiği iki adam. Bu adamlar ancak aylar sonra serbest bırakıldılar;

  • Haziran ortasında İzmir’de kaçırılan hastahane muhasebecisi Murat Okumuş. Güvenlik kamerası kayıtları kaçırılma anını gösteriyor ve olaya ilişkin şahitler var. Kendisi hala kayıp.
Kaynak @hrw

8 Kasım 2017 Çarşamba

VELİ AĞBABA 'DAN OHAL KOMİSYONUNA ÇAĞRI


CHP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi olan Veli Ağbaba tarafından komisyona yapılan başvurunun metni;

TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANLIĞI’NA;
15 Temmuz 2016 günü, 250 yurttaşımızın şehit düştüğü bir darbe girişimi yaşanmış, darbe girişiminden 5 gün sonra, 20 Temmuz’da iktidar partisi ve MHP’nin oylarıyla OHAL ilan edilmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, OHAL rejiminin kendisine tanıdığı yetkilere dayanarak, darbe girişimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan çok sayıda kamu personelini memuriyetten çıkarırken, gazete, dergi ve dernekleri bu yetki kapsamında kapatmış, haklarında soruşturma dahi olmayan çok sayıda akademisyen ve kamu personeline yurt dışına çıkış yasağı koymuştur. OHAL hukukunun yarattığı hak ihlallerini incelemek amacıyla geç de olsa OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur. 23 Ocak günkü Resmi Gazete’de kurulduğu ilan edilen komisyon, başvuru almaya ancak 17 Temmuz günü başlamış, başvuru süresinin dolduğu 14 Eylül’den bu yana 1,5 ay geçmesine karşın yapılan 101 bin 243 başvuru hakkında tek bir karar dahi vermemiştir.
101 bin 243 başvuru sahibi, bu komisyonun bir an önce çalışmasını beklemektedir. OHAL KHK’larıyla kamudan çıkardığı personelini adeta açlığa mahkum eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, vatandaşlara bu ihraçlara yönelik gösterdiği tek başvuru yolunu da işletmemektedir. OHAL Komisyonu’nun karar vermediği her gün, vatandaşlarımızın uğradığı hak ihlali de artmaktadır.
OHAL KHK’larıyla tanınan haklar çerçevesinde OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu üyeleri yaptıkları iş ve işlemlerden dolayı sorumlu tutulamayacaktır. Ancak TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu’nun komisyonun yetkilerini düzenleyen 5’inci maddesi, “İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, görevleri ile ilgili olarak, Bakanlıklarla Genel ve Katma Bütçeli Dairelerden, mahalli idarelerden, muhtarlıklardan, üniversitelerden ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlardan bilgi istemek ve buralarda inceleme yapmak, ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine sahiptir” hükmünü içermektedir. Bu nedenle, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu üyelerinin, dosyalara yönelik karar aşamasında yaşanan gecikme ve başvuruların nihai durumuna ilişkin bilgi vermeleri amacıyla komisyonumuza çağrılmalarını arz ediyorum.

2 Kasım 2017 Perşembe

OHALİ SENDE ANLAT

20 Temmuz' da ilan edilen OHAL 'in üzerinden 15 ay geçti.
 26 tane KHK yayınlandı.
100 bini aşkın ihraç , 50 bini aşkın tutuklu var..
İşte OHAL de yapılanları belgeleyecek , yaşananları ortaya koyacak bir rapor için Hak ve Adalet Platformu bir çalışma başlattı.
OHAL Mağdurları ve Yakınlarının katılacağı
bu çalışmaya şu ana kadar katılan kişi sayısı 1500 ü geçti.

Raporun daha iyi sonuç verebilmesi için
katılımcı sayısının artması gerekiyor.

O yüzden bu çalışmayı lütfen sosyal medyadan , iletişim ağları üzerinden ulaştıralım.
OHALi Sende Anlat kime mi?
Eşine , dostuna , komşuna anlat..

https://tr.surveymonkey.com/r/HakVeAdaletPlatformu